Telafi eğitimi: Telafi edilmesi gereken şeyler, telafi bekleyen kesimler

İlk ve orta eğitimde kayıplarla dolu bir yılın ardından, ‘telafi eğitimi’ konusu gündemde. Yoksunluk döneminin eğitimde toplumsal eşitsizlikleri de pekiştirdiğini unutmadan bu konuya eğilmek gerekiyor

Yankı Yazgan

Neyi telafi etmeliyiz? Kayıplarla dolu bir yılı aşkın bir zaman sonrasında çocukların gelişim gündeminde telafi öncelikleri nelerdir? Derslerdeki açıkların giderilmesi önemli ama sosyal ve duygusal gelişim açıklarının telafisi öncelikli. 

Müfredatta eksik kalan ve çocukların mutlaka öğrenmeden geçmemesi gereken bilgileri alabilmeleri için gereken duygusal hazır oluşu, öğrenmeye ilgiyi sağlayabilmeliyiz. 

Geride bıraktığımız dönemin öğretim açısından en büyük zorluklarından birisi öğrencilerin odaklanmasını sağlamaktı; bu da ilginin zayıflaması, daha ziyade not alma ve sınav kazanmaya koşullu öğrenmenin anlamının kaybolmuş olmasının sonucuydu. Telafi deyince öğrenme becerilerindeki eksiklerin giderilmesi yanısıra çocukları ve gençleri öğrenmeye yönelten, öğrenmeye açık kılan ruh halinin tekrar ve geçmiştekinden daha güçlü biçimde sağlanmasına dönük bir fırsat düşünülmeli. 

Pandemi döneminin çocukları ruhsal olarak sarstığına, sosyal ve duygusal gelişimlerini duraklattığına, bunun öğrenmeyi ve akademik kazanımlarını bozduğuna ilişkin elimizdeki veriler çoğalıyor. Okullar çocukların toptan gelişimlerini sağlayıcı, ruh sağlıklarını koruyucu ortamlar olmalıdır.

O nedenle okulların bilgi öğretme ve müfredat yetiştirme kimliklerinin yanına sosyal ve duygusal gelişimin merkezi olma kimliklerini ekleme ve uygulama zamanı gelmiştir. Bunun için MEB’in telafi programının merkezinde okuldaki tüm paydaşları kapsayan bir sosyal ve duygusal gelişim temelli psikolojik derlenme toparlanma süreci yer almalıdır. 

Mart 2020’den bu yana yaşadıklarımızın öğretmenleri, okul psikolojik danışmanlarını, idari personeli ve yöneticilerini yıprattığını, yorduğunu ve ciddi motivasyon ve anlam kaybı yaşandığını değişik araştırma ve anketlerde gördük. Öğretmenlerin öğretebilir, öğrencilerin öğrenebilir, paydaşların bu süreçlere destek verebilir hale dönmesini sağlamak ile başlamak öncelik olmalıdır. Bu da okul iklimlerinin sosyal ve duygusal gelişim ilkeleri ile düzenlenmesi, dayanıklılık ve dayanışmayı sağlayacak bakış açılarının benimsenmesi ile başarılabilir. 

Okul döneminin son haftalarının sadece öğrencilerin değil başta öğretmenler ve yöneticilerin, velilerin, okul personelinin ve bu süreçte kilit rolü oynayabilecek okul psikolojik danışmanlarının kapsandığı bir toparlanma dönemine dönüştürülmesi için her okulun, her ilçenin kendi koşullarına özgü projeleri olacaktır.

Önümüzdeki haftalarda akademik olmayan bir içerikle ve okulda sosyal olarak bulunma hedefiyle okulların açık tutulması, özellikle ilkokul ve öncesine tam öncelik verilmesi ilk adım olabilir. Salgın şartlarını gözeten sağlık güvenlik önlemlerinin sağlanması mümkündür.

Küçük gruplar halinde, kısa zaman dilimleriyle ve okul bahçelerini kullanarak öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci kavuşma günleri düzenlenmesi gibi faaliyet odaklı birkaç hafta ile akademik kayıplara değil sosyal ve duygusal kayıpları gidermeye odaklı, kayıpları giderilemeyeceklerin ardından duyulan üzüntüleri yaşamaya fırsat verecek, bir yandan da yorgunluk ve usanmışlık içindeki okul paydaşlarını, öğrencileri, öğretmenleri, annebabaları yeni döneme canlı ve cesur bir başlangıç yapmaya hazırlayacak bir “sezon finali” tasarlamak okul paydaşlarına olduğu kadar toplumun geri kalanına neşe ve umut verecektir. Bunu kendimize çok görmeyelim.

Yaz aylarındaki bir telafi döneminin eksikleri apar topar gidermeye dönük “hızlandırılmış” eğitime dönüşmesine ilişkin endişelerim var: geçtiğimiz bir yıl içinde öğrenme ve dikkat/odaklanma becerilerinde aşınma olmuş büyük çoğunluğun bu sürate ayak uyduramayacağını düşünüyorum. Çocukları okuldan ve öğrenmeden soğutmadan yapma yollarının geliştirilmesi şart. Hele önceden beri öğrenme/dikkat sorunları olan en az yüzde 15’lik kesimin eğitimden kopuşunu hızlandırıcı olması ihtimalini düşünerek, bu gruptakilere özelleşmiş programlar tasarlanabilir.

Öğretmenlerin yorgunluk ve usanmışlığını gözönüne alan, onların bu telafi düzenlemesinde aktif ve yaratıcı biçimde yer almasının yollarını arayıp bulan yaklaşımlara ihtiyaç olacaktır.

Aşılanmanın topluma söz verildiği gibi yaz aylarında hız kazanması topluma genel bir moral kazandıracak, bu moral ile okulların sosyal duygusal gelişimi önceleyen programların merkezi olması birleştiğinde toplumun ruhsal iyiliğine olumlu etkiler doğacaktır.

Toplumun üst gelir grubundaki ailelerden olan çocukların hem sosyal duygusal hem akademik kayıpların telafisi için ailelerin kendi imkanlarıyla çabaları olmaktadır. Ancak toplumun yüzde 80’e varan kesimi pandemi döneminin eşitsizliği derinleştirici etkisi altındadır, tatil ya da başka imkanlardan yararlanamayacak durumda olan çocukların önce sosyal ve duygusal, sonra akademik telafilerine öncelik verilmelidir.. Yaz dönemine ilişkin telafi girişimlerini değerlendirirken bu eşitsizliğin artışını önleme perspektifini unutmamalıyız.