Bizim Ankara Hikâyemiz:

“Yer Tedirginliği” ve Mutsuzluğu

Karanfil sokağında bir camlı bahçe

Camlı bahçe içre bir çini saksı

Bir dal süzülür mavide

Al - al bir yangın şarkısı,

Bakmayın saksıda boy verdiğine

Kökü Altındağ\'da, İncesu'dadır..

Ahmed Arif

Bizim Hikâyemiz’de kadınlar pek çok deneyimin yanında yaşadıkları kentlere ilişkin deneyimlerini, hissettiklerini, bir dönüşümün hikâyesini de anlatıyorlar. Bizler de bu bültende, şimdiye kadar Ankara’da yaptığımız sözlü tarih görüşmeleri üzerinden kadınlar için Ankara’nın değişen anlamını paylaşalım istedik.

 

Anlatılan ve biriktirilen hikâyelerde Ankara, adeta kimliğini ve anlamını kaybeden ve kaybettiren bir kent. Sadece uzun yıllardır Ankara’da yaşayan kadınlar açısından değil oldukça genç görüşmecilerin hikâyelerinde de anlamını, ruhunu kaybetmiş kent deneyimleri paylaşılıyor. 

 

Anlatılan hikayelerden; 1980’lere kadar devletin merkezi bir kent planlaması olmadığı için göz yumduğu gecekondulaşma sürecinde, neoliberal politikalarla birlikte kopuş yaşanmaya başlandığını, Ankara’nın bundan nasibini alarak rant alanına dönüşmeye başladığını görüyoruz. O zamanların gecekondu mahalleleri büyük coşku ve özlemle anlatılıyor. Dayanışma, meyve ağaçları, bağ bahçe, sokak oyunları, mahalleli olma, komşuluk… hepsi özlem duyulan geçmişe ait. Bu süreç azalarak da olsa 1990’lara kadar devam ediyor. Değişim asıl ivmesini ise kentsel dönüşüm adı ile 2000’li yıllardan sonra yaşıyor. Bir başka ifadeyle; pek çok kent gibi Ankara’nın da bütün karakterinin değişmesi 2000’li yıllarla yani AKP ekonomi politikasıyla dramatik bir hal alıyor, kentin karakteri, çehresi ve ruhu değişiyor. 

 

“Kırkonak bahçeli bağlı, iyiydi. Sonradan daire oluncu o meyvaları heep söktuler, daire yaptılar…Herkeş kapısının onüne böyle gayısı, erik, ufak tefek hep diktilerdi. Şimdik ora tüm yıkıldı, tüm daire oldu. O meyvalar tüüüm soküldü, bağlar, bostanlar soküldü. Tüm daire yapıldı.” 

1NT6 - https://www.bizimhikayemiz.org/nt-ankara-06

 

Buralarda kendini evinde hisseden kadınların yeni mekanları ise, müteahhitler eliyle borçlandırılarak dahil olabilecekleri apartmanlar ya da önemli bir kısmı kentin dış sınırlarında yer alan çok katlı TOKİ binaları. TOKİ eliyle ortaya konulan yapılaşma modelinin bir boyutu da, örneğin Çinçin Bağları gibi adı kriminale çıkmış mahalleleri kentin dışına itmek ve bunun doğal sonucu da kentsel dönüşüme maruz kalan kadınların yeni ve konsantre kriminal alanlara mecbur edilmesi.

 

Bu sürecin, kadınların hayatlarından aldığı pek çok şey var. Çalışma yaşamına atılan kadınların kent hayatında baş çıkarma mücadelesini de anlatan bu yıllar, kadınlar üzerindeki ağırlığını yeni “mahallelerin” muhafazakârlaşmasından, güvenli olmaktan çıkmasından yana koyuyor.

1NT3 (https://www.bizimhikayemiz.org/nt-ankara-03) gecekonduları yıkıldıktan sonra TOKİ’ye taşınma süreçlerini, içine atıldıkları muhafazakâr çevreyi ve mahalleli sosyalleşmesinin ortadan kalkışını hikâyesinde paylaşıyor. 

 

Kadınları eve tam olarak kapatamayan iktidar Ankara’nın bilhassa muhafazakâr ilçelerinde kadınlar için kimi sosyalleşme mekânları açıyor ve bulundukları mahalleden dışarı çıkmayacakları sosyalleşmeler yaratmaya ve bunları düzenlemeye çalışıyor. Ya da Kur’an kursları aracılığıyla yine kadınlara özel kimi geziler düzenliyor ve kadınlarla ilişkiyi buralar üzerinden kurmaya, bir imkân olarak kente katılımı kontrol altına alarak kadınların sosyalleşmesini denetimli sosyalleşme şeklinde yaşamasını sağlamış oluyor

(1NT6- https://www.bizimhikayemiz.org/nt-ankara-06)  

Kentin mekânsal dönüşümünün yanında, etkisi çok daha uzun yıllara yayılması muhtemel dönüşüm, kentin bütünlüğü ve bu bütünlük ile etkileşim halinde oluşturulan kentli kimliği üzerine yaşandı. Ankara görüşmelerinden, 2000’li yıllardan önce azalarak da olsa bir Ankaralılık kimliğinin varlığını sürdürdüğünü, bu kimliğe sahip çıkıldığını anlıyoruz. Ancak Ankaralılık kimliği AKP’nin iktidar olduğu yıllar ile birlikte müphem bir hale geliyor, dahası bu kimlik şimdilerde bir alt kültür temsili halini alıyor. Bunun önemli nedenlerinde birisi kuşkusuz kentin ortak kamusal alanlarının içeriksizleştirilmesi ve giderek kentin çöküntü alanları haline gelmesi. Örneğin kente katılım, sosyalleşme, eğlenme gibi çok önemli kentsel fonksiyonların mekânı olarak Gençlik Parkının çöküntü alanı haline getirilmesi kentin bütünü açısından katılım imkânı olan bir mekânı yok etti.  Gençlik Parkı geçmiş yıllarda ortak bir kent kimliğinin mekânı iken ve dışarıdan kente gelenler açısından da bu şekilde kabul görürken 2000’ler sonrası belli bir kesimin –kentin yoksullarının, kent merkezi dışında yaşayanların, özellikle muhafazakâr ilçelerin insanlarının- uğrak yeri haline geliyor. 

 

Kızılay ve Ulus gibi kentli açısından ulaşılabilir merkezlerinin çöküntü alanları haline getirilmesi ve buna paralel olarak da Bahçelievler, Aşağıeğlence gibi yeni lokal merkezciklerin ortaya çıkışı, Çayyolu, Eryaman gibi orta üst sınıflar için kentin uzağında ve zorunlu olmadıkça kente katılıma gerek duyulmayan alanların oluşturulması kentsel bütünlüğü ortadan kaldırmış oluyor.  Görüşmelerde açık ya da ima yollu bunun yansımalarını görmek mümkün. Gelişmeler kadınların bu kentte yaşamak açısından duydukları güveni daha çok sarsıyor ve kent merkezlerini, sokakları artık gece değil gündüzleri de kadınlara kapatıyor. 2000’li yıllara kadar varlığını sürdüren kent bütünlüğünü kaybeden ve kaybederken de kadınlara da yaşadıkları kent ve sürdürdükleri toplumsal ilişkiler açısından anlamlarını kaybettiren bir Ankara var hikâyelerin çoğunda. Belki bunun en dramatik örneklerinden birisi de Konur Sokak’ın dönüşümü. Eskiden beri bir gençlik mekânı olarak işlev gören Yüksel Caddesi ve Konur Sokak, kesişme noktalarında yer alan İnsan Hakları Heykelinin de temsil ettiği gibi katılım, protesto, eğlence, sosyalleşme gibi pek çok fonksiyonu birden karşılarken, katılımdan, eğlenceden, protestodan ve sosyalleşmeden rahatsız olan devlet politikalarının sonucu olarak fal cafelerin, “krimal” ilişkilerin, tacizlerin mekânı haline gelmiş durumda. Ortasında da bir karakol var artık. 

 

Hikâyelerde Kızılay, Sakarya Caddesi, Karanfil’in güzel anılarından “Kızılay’ın artık tehlikeli bir yer olduğu”na geçiş yapılıyor. Esasında Ankara’da, meydanlarında ve sokaklarında kadınların kendilerini artık güvende hissetmediklerini pek çok hikâyeden dinliyoruz.

 

Ankara’nın şiirlerde de geçen o net, kalıcı ve sürekli olma halinin, sağlam –bazen de acımasız- kucaklayışının “ferahlığı” artık yok kadınların hikâyelerinde. Hem maddi koşullar hem de anlam dünyaları açısından yaşanan bu kopuşa karşın yaşanan esneklik, akışkanlık ve geçicilik hali de eğreti duruyor, amatörce yaşanıyor kentte. Sürekli olanla geçici olan arasında sıkışıp kalan bir hal… Kadınlar açısından, bu halin kendisi hem yoksullaşma, işsizlik hem de eve kapatılma şeklinde tezahür ediyor. Ankara’ya göç etme zamanlarını coşku ile anlatan ve kendini kente yerleşik gören hikâyeler, yer tedirginliğiyle devam ediyor. Kendilerini evinde/yurdunda hissetmeyen, kendi aidiyetlerini artık oluşturmayan bir kentte yaşayan kadınların deneyimlerini dinliyoruz. İktidarın kadınlara yönelik sistematik susturma, sindirme, eve kapatma, denetimli/izne tabi sosyalleşme anlayışının hâkim olduğu, polis ve erkek şiddetinin sıkça yaşandığı, merkezine karakol kurulan bir kent oluyor Ankara. 

 

Uzun süre akşam belli bir saatte otobüsün, metronun olmadığının belleklere kazındığı, artık olsa bile o saatte ekseriyetle dışarı çıkılmadığı, otobüste-dolmuşta-metroda her an tacize uğranabilecek olan ve bunun için çantalarda iğne taşınan bir Ankara var hikâyelerde. 

 

Umut, yer tedirginliğini azaltır, daha az mutsuz eder belki de.. Esasında tüm ülkenin üzerine çöreklenen umutsuzluktan nasibini alıyor Ankaralılar da. Ve Bizim Hikâyemiz’den anlıyoruz ki kadınların Ankara tedirginliği, mutsuzluğu ve yalnızlığı artıyor giderek. Yani artık Ankara Erkin Koray’ın “e bu mendili icad edeni” makamından “Ulus Cebeci Çankaya/Gardaş deriz kankaya” noktasına gelmiş durumda.

Ağustos ayında yayınladığımız ve salgın döneminde yaptığımız sözlü tarih görüşmelerine, günlüklere ve röportajlara;

 

Sitemizden

Twitter Hesabımızdan

Youtube Kanalımızdan

 

 ulaşabilirsiniz.

Her türlü katkıya, öneriye ve eleştiriye açığız, düşüncelerinizi lütfen bize yazın.

Bültenlerimizin size ulaşmasını istemiyorsanız, lütfen bu adrese email gönderin.

Paylaşmak İçin

Share on FacebookShare on X (Twitter)

Web Sitemiz